Maktul 1 - St. Antuan Kilisesi

Maktul 1 - St. Antuan Kilisesi

Yağmur ve taze toprak kokusu… Tüm gün hakim olan bu ikiliyi hızla gitmekte olan araçtaki silecek sesleri bölüyordu. Arabayaysa ayık kalmamız için aldığımız kahve kokusu yayılmıştı. Camı hafif araladım. Orhan son sürat sürüyordu. Yeni almıştık haberi. Gecenin bu ilerleyen saatlerinde tüm İstanbul uyusa da bizim için yeni başlıyordu hayat. Ekipler anons geçtiler. Bir cinayet şüphesi.  Elimizde sadece bir adres vardı. İsim vermediklerine göre sağlam biri olmalıydı. Medyaya düşmesin diye sadece bize iletilmişti çünkü. Nereye gidiyoruz Orhan diye sordum. Hızla çarpan yağmurdan duymuyordu beni. Sileceklerle adeta bir orkestra oluşturmuştu melodi. Daha baskın bir üslupla üsteleyince sorumu, Ziya dedi sadece. Ardından da devam etti. St. Antuan Kilisesine..

Aracımızı Taksim girişindeki kat otoparka park ettik. Uzun zaman olmuştu buraya gelmeyeli. En son öğrencilik zamanlarımda gelmiştim. O zaman da severdim İstanbul’a tepeden bakmayı, lakin bu sefer farklı bir amaçla gelmiştik. Çözmemiz gereken bir cinayet söz konusuydu. Orhan benim aksime pek dalıp gitmezdi böyle manzaralara. Varı yoğu işiydi. Zaten önden de aşağıya indi.

Olay yerine vardığımızda polis çoktan olay yerini kapatmıştı. Maktul kilisenin görevlilerine tahsis edilen odalardan birinde bulunmuştu. Peder Thomas’ın ta kendisiydi. İşte şimdi anlıyordum niçin bizlerin çağırıldığını. Eğer soruşturma uzar ve katil bulunamazsa iş uluslararası bir boyut kazanacaktı. Hemen incelemeye başlamamız gerekiyordu.

Orhan mekanda delil niteliği olabilecek ipuçlarına bakmaya başladı. Ben de sorgulama için görgü tanıklarıyla görüşmeye gidecektim. İlk olarak kilisenin yan merdivenlerini kullanarak giriş katına çıktım ve kilisenin içerisine girdim. Karşımda duran banklar ve üzerinde ağlayan bir kadın. Oturdum yanına usulca ve kimliğimi gösterdim. Kilisenin mimarisinin vermiş olduğu kasvetin altında yağmurun duvarları yıkarcasına yağmasının yanında kadın tek kelime edemeden olayın şoku içerisinde, halen durumu idrak edememiş bir vaziyette şoku üzerinden atmaya çalışıyordu. Durdum ve baştan aldım sorumu. Kendisinin çamaşırhanede görevli olduğunu, her gün olduğu gibi bugün de çamaşırları almak için Peder’in odasına girince cansız bedeni gördüğünü ve olayı atlatır atlatmaz polisi aradığını söyledi. Olay yerinden ayrılmamasını söyleyip yanından ayrıldım. Kapıdan çıkmadan evvel şöyle bir göz ucuyla bakayım dedim ve kendi inancında yalvardığını işittim. “Tanrım, günahlarımızı affet.

Kilisenin ibadethanesinden çıkınca kapının sağ tarafından aşağıya giden bir merdiven gördüm. Ardından inip bir göz atayım dedim. Merdivenlerin bitişiğinde tek tük ağaçlar.. Daha doğrusu İstanbul havasına pek de uygun olmayan, bakım gerektiren ağaçlar.. Merdivenlerin bitiminde ise bir kapı ile karşılaştım. İçeri girince mutfak olduğunu anladım. Mutfakta ise üç adam. Biri kıyafetlerinden aşçı olduğunu belli ediyordu zaten. Ötekinin üzerinde pantolonuna sıçrayan çamurdan bahçıvan olduğu anlaşılıyordu. Karşılaştığımızda ise aşçının et doğrar vaziyete devam edişi gözümden kaçmamıştı. Haberi benden almışlardı. Olay saatinde ne yaptıkları belli gibiydi. Biri yemek hazırlıyor, öteki bahçe işleriyle uğraşıyor. Peki ya üçüncü kişi? Sorular için onlara doğru adım atarken aklımdan geçen bunlardı. Aşçı olay saatlerinde yemek hazırladığını, üçüncü kişinin kendisinin çırağı olduğunu söyledi. Yemeğe bakınca da halen bitmemesi söylediklerini kanıtlar nitelikteydi. Bahçıvan ise ağaçlara bakım yapıp bahçeyi suladığını söyledi. Pantolonundaki çamura bakılırsa çok zaman geçmemişti üzerinden.

Mutfaktaki sorgumun bitiminde Orhan girdi içeri. Cinayet silahı belli olmuştu. Maktul bıçaklanmıştı. Arkasından defalarca, bıçak izlerine bakılırsa tecrübeli biri olmalıydı. Orhan cinayet silahını açıklar açıklamaz bıçakların olduğu yere yöneldi. İçlerinden bir bıçak eksikti. Aşçı hiçbir açıklama yapamıyor, gözlerimizin önünde renkten renge giriyordu..

Kilisenin iç avlusuna bakan apartman daireleri mevcuttu. Güvenliğe sorduğumda dairelerin kilisenin kiracıları olduğunu, gelirinin kilise giderlerine aktarıldığını söyledi. Güvenlikle beraber kamera kayıtlarını incelediğimizde dışarıdan kimsenin giriş yapmadığını gördük. Kendisinin cinayet saatlerinde kulübesinde oluşunu kamera kayıtları ispatlıyordu. Soruşturmamızda güvenebilirdim ona. Kilisenin öğrenci lojmanları da mevcuttu aynı zamanda lakin buradakilerin de sorguya çekilmesi epey zamanımızı alacaktı. Apartmandaki komşularla görevliler hakkında konuşmak üzere kapı kapı dolaştık Orhan’la. Hiç şüpheli davranan son günlerde ya da sizlerin şüphelendiği var mıdır diye? Olayın şokunu atlatamadılar. Peder Thomas sevilen biriymiş. Herhangi bir kötülüğünü hiçbir komşu görmemiş. Yalnız herkesin vazifesinin olduğu işlerle meşgul olmaları gerekirken son zamanlarda görevliler için mutfağın bir buluşma yeri olduğu hiçbir komşunun gözünden kaçmamış.

     Orhan’la birbirimize bakışıyorduk. Elimizde ise birçok şüpheli mevcuttu. Görevliler dışında lojmanda kalan öğrenciler. Üstelik komşuların hepsi de temiz olamazdı. Apartmandan Kilise avlusuna inerken kara kara düşünüyorduk Orhan’la. Kilise avlusunun ortasında durduk. Şöyle bir kiliseye doğru baktım ve yavaş yavaş başımı kilise kapısından göğe doğru kaldırdım. Yağmur yüzüme çarptı ve Orhan’a döndüm. “ Orhan, katili buldum!“ Peki sahiden katil kimdi?

 

Enes Uygun

Bloga dön