Maktul 2 - Bezmialem Vakıf Üniversitesi

Maktul 2 - Bezmialem Vakıf Üniversitesi

   Flaş sesiyle irkildim. Her yer anlık olarak aydınlandı. Koridorda tadilat malzemelerinin arasından bizimkilerin çektiği şeridi atlayıp odaya girdik. Maktul,  gözleri tavana dikili gülümser şekilde adeta kemikleri birbirine geçmiş vaziyette duruyordu. Orhan ve ben gelene kadar dokunmamışlardı. Orhan üniversite yetkilileriyle görüşmeye gitti. Ben ise Maktul hakkında bilgi almak için Maktul’un raporuna bakıyordum. İlk bulgular Maktul’un tüm hafta sonunu burada geçirdiğini gösteriyordu. Yüzündeki o gülümseme ve kemiklerinin iç içe geçmiş olması açıklanmamıştı raporda. Orhan’ın üniversite yetkililerinden aldığı bilgiler  tadilat malzemelerinin yazın okul nüfusunun azlığından istifade amacıyla çekimlerden dolayı konduğunu, okulun bazı kısımlarının ise bu sebeple tadilatta olduğu yönündeydi. Güvenlikten alınan bilgiler ise öğretim üyesinin en son cuma giriş yaptığı, pazartesi sabahına kadar ise sadece odasının bulunduğu Temel Tıp Bölümleri Fizyoloji Bölümü Koridorunun kontrol edildiği, odalara ekstra bir talep olmadığı müddetçe girmedikleri yönünde oldu.

   Adeta bir çıkmaz sokağa girmiştik Orhan’la. Kilisedeki cinayeti çözerken elimizde mevcut şüpheliler vardı. Lakin bu olay elimizi kolumuzu bağladı. Üniversitenin bahçesine çıktık Orhan’la. Günün ağarmasına sayılı saatler vardı. Havuzun yanındaki çiçeklerin üzerini çiğ taneleri kaplamıştı. Dönüp de olay yerine baktım uzaktan. Eksik parçaları çok fazlaydı. Tadilattan dolayı dışarıdan girmişti yüksek ihtimalle. Lakin Maktul’un üzerinde ne bir kurşun ne de bir bıçak yarası vardı. Kemiklerin iç içe geçmiş görünüp kasılması zehirlenmeyi gösteriyordu lakin herhangi bir iğne izi de yoktu. Boğuşma olsa Maktul’ un bulunduğu odadan duyulur ve müdahale olurdu.

   Maktul kırklarının sonunda, esmer siyah saçlı, üzerinde beyaz bir gömlek, yüzünde ise kasılması sonucu oluşan bir tebessüm. Maktul ‘u yerinden oynattığımızda gömleğinin yakasına iliştirilmiş bir kağıt parçası dikkatimi çekti. “Yoksa severken imkansız mıdır yaşayabilmek ?” Kağıtta yazanları dönüp Orhan’a okuduğumda Orhan bana Ziya diyerek elimi işaret ediyordu. Ellerime kağıttan boya bulaşmıştı. Gömleği incelediğimizde ise gömleğin her yerinin boya içinde olduğunu gördük. Elimizde ise boya ve bu kağıt parçasından başka bir şey yoktu.

   Kafamda ise durmadan bu cümleyi tekrarlıyordum. “Yoksa severken imkansız mıdır yaşayabilmek?” Bir yerlerden tanıdık geliyordu. Tabi ya, şiirden alıntıydı.

   Orhan ile uzun süre birbirimize baktık. Şiirin ikinci mısrası olay yerinde olması elimizde başka delil olmasa da henüz şiirin devamının gelebileceği ihtimalini doğuruyordu. Bizi endişelendiren bir diğer mesele ise ilk satırın tarafımızdan bulunmamasıydı. Kilise cinayeti ile bu cinayet arasından kısa bir süre geçmişti. Kilise olayını hızlı kapatmıştık. Ne de olsa yağmurlu bir günde bahçe sulanmazdı. Peki asıl katil kendini gizlemek için cinayeti bahçıvana işletmiş gibi göstermiş olabilir miydi?

   Koridora çıktık Orhan’la. Kafamızdaki bu soruları düşünürken Maktul hakkında konuşarak olayı sindirmeye çalıştık. Maktul en son gözlerini tavana dikmişti. O kadar çok kasılmıştı ki kemikleri iç içe geçmişti. Omurgadan yukarı çıkan o karıncalanma hissi; çaresizlik.. Birazı da bacağına iniyor, korku...   

   Koridordan odaya döndüğümüzde ise odanın rengi ile koridorun renginin çok az da olsa ton farkı olduğunu fark ettik. Karşımızda çok zeki, planlı ve kimyasallardan anlayan bir katil vardı. Kimyasalın hem Maktul’ un derisinden emilmesini sağlamak için gömleğine sürmüş, hem de teneffüs etmesi için boyaya karıştırmıştı.

   Anlaşılan o ki;  Bir zamanların beklemek azabının bitmesiyle odaya girmek korkusunun başlaması arasında şaşıran hasta çocukların, babalarının koluna dayanarak içeriye girerken, dışarıya ısınmış ilaç ve bozuk kan kokusunun çıktığı; bekleyenlerin hisli genizlerinin hafifçe ürperdiği bir zamanların dokuzuncu hariciye koğuşunun bulunduğu bu üniversitenin yüksek, çıplak duvarları; hüzünle değil, DDT ile sıvanmıştı..

Enes Uygun

                                                                       

 

  

 

  

 

Bloga dön