Hayat Filminin İncelemesi

Hayat Filminin İncelemesi

Hazır Demirkubuz Ceylan polemikleri revaçtayken geç kalmış bir Hayat incelemesi sizlerle! 

Festivalde kaçırıp yoğunluklar sonrasında geçtiğimiz günlerde CKM Sineması'nda izlediğim Zeki Demirkubuz imzalı Hayat filmi nedense postmodern bir Yeşilçam melodramı havasını hatırlattı. Karakterlerden birinin kara sevdası uğruna sevdiğinin peşinden gitmesi ve sevdiği kişinin "kötü yol"a düşüp ailesi tarafından reddedilmesi anlatısına Türkiye seyircisi yabancı olmasa gerek. Gerçi Masumiyet ve Kader filmlerinde de benzer bir anlatı vardı fakat bu sefer aradaki fark iki karakterin bakış açısını yansıtmak adına ilk yarıda Rıza, ikinci yarıda Hicran'ın hikayesini izleyişimiz olabilir.

Hayat - film 2023 - Beyazperde.com

Filmde kaderci söylemlerin egemen olması ve Yeşilçam melodramlarından aşina olduğumuz anlatı izleği ile sanat sineması anlatı yapısı harmanlanmış. 

Kapıların, köpeklerin, ışıkların, tekinsiz mekanların hüküm sürdüğü; bir yandan da birden fazla erkeklik çeşitlerinin bir arada anlatıldığı bir yapı da söz konusu. Egemen olmaya çalışan, kadına gerek aile içinde gerek cinsel ekonomi gerek evlilik kurumları açısından egemenlik kurmaya çalışan ya da aile kurumunun dağılması karşısında erkeklik krizine giren erkeklerin olduğu bir film.

Filmdeki kadınların ise evlilik, aile, annelik, fahişelik rollerinden çıkamamalarına rağmen Hicran'ın yıllar boyu Rıza yüzünden fuhuşa, kasabadan kaçmasına, ailesiyle arasının bozulup istemediği bir evliliğe gitmesinin sonucu biriken öfkenin sessizliğe, ardından ağlamalara dönüşmesini Miray Daner oyunculuğuyla gayet iyi yansıtabilmiş.

Ayrıca filmde, tıpkı Yeşilçam melodramlarındaki gibi rüyaların iki karakteri birbirlerine bağlaması da filmin diğer detsylarından. Muhtemelen yazılmıştır fakat filmde iki karakterin birbirlerine su vermeleri, suyun taşması da iki karakterin içlerindeki yükün birikmesi ama aynı zamanda hayatlarını da temsil ediyor. Ne de olsa su, hayattır.

Kendi düşüncem olmamakla birlikte bir arkadaşımın şu görüşüne katılıyorum: Demirkubuz'un fevri kişiliği, tweetleri ve son dönemlerdeki çıkışlarına rağmen filmindeki karakterleri anlamaya çalışması, onlara üstenci bir yönden yaklaşmaması filmin artı noktalarından.

Filmin aksayan kısımlarına gelirsek, film sizden son derece muntazam bir sabır talep ediyor. Elbette yönetmen kendi meramını verili sürelerde anlatmak isteyebilir fakat bazen bu fazlalık da olabilir. Film 191 dk olmak yerine belki 30 dk'si gidebilirmiş. Her ne kadar filmin anlatısını iki karaktere göre bölse de geçişlilikte pürüzler mevcut ve kolaycılığa kaçılıp Rıza'nın başındsn geçenlerin diyaloglarla anlatılması yerine zik zak yapılarak paralel kurgu veya başka anlatım teknikleriyle anlatılabilirmiş. Anlatı bakımından yer yer kendi filmleri olan Masumiyet ve Kader'e andıran yerleri, ki karakterlerden ikisi "Kader"i televizyondan izliyorlar, yönetmenin kendi sinemasına gönderme yaptığını gösteriyor. Ritmik bozukluklar da filmin sonlarına doğru dikkatleri zorluyor. Sonuç olarak filmin kanımca temel önermesini Rıza'nın Istanbul'a taşınan arkadaşı veriyor: "Burası Türkiye. Burada herkes, inanmak istediğine inanır." 

Yüksel Enes Altınok

 

 Yüksel Enes Altınok kimdir?

Yüksel Enes Altınok, 2 Ocak 1997 tarihinde Ankara’da dünyaya gelmiştir. Çocukluk ve ergenlik yıllarını Berlin ve Bursa’da geçiren yazarın, 2011 yılında izlediği Martin Scorsese yapımı Taksi Şoförü filmiyle sinemaya tutkusu başlamış ve 2015-2019 yılları arasında Yeditepe Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nde okumasını sağlamıştır. Öğrencilik yıllarında arkadaşlarıyla Preminger Kalem Dairesi adlı sanat blogu açan Altınok, serbest yazarlık yapmakla birlikte 2022 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır.

Bloga dön